Bir zamanlar Boğaz’ın sularında gümüş gibi parlayan, oltaya vurduğu anda yürekleri heyecanla titreten lüfer, bugün Marmara’nın hüzünlü bir hikâyesine dönüşmüş durumda. Balıkçıların “denizin efendisi” diye andığı bu zarif avcı, artık nadiren görülüyor. Peki, lüferin azalış serüveni nasıl başladı, neden bu kadar hızlı bir düşüş yaşandı?
Yıllar önce Sarayburnu’ndan Kadıköy’e kadar uzanan sularda, sabahın ilk ışıklarıyla beraber deniz yüzeyinde oynayan lüfer sürüleri görülürdü. Ancak aşırı avlanma, deniz kirliliği, iklim değişikliği ve yumurtlama döneminde bilinçsiz avcılık, bu zarif türün doğal dengesini bozdu. Artık ne eskisi kadar iri “çinekop” ne de güçlü “kofana”lar kalabildi.
Marmara Denizi’nin giderek ısınan suları ve artan müsilaj olayları, lüferin göç rotalarını bile etkiledi. Eskiden İstanbul kıyılarını bir uğrak noktası olarak kullanan sürüler, şimdi Karadeniz’in daha serin derinliklerine kaçıyor. Deniz biyologları, lüferin ekosistem için kritik bir tür olduğunu, yokluğunun zincirleme etkiler yaratabileceğini söylüyor.
Oysa lüfer, sadece bir balık değil; İstanbul’un, Boğaz kültürünün, rakı sofralarının simgesiydi. Lüfer ızgarasının kokusu, yaz akşamlarının hafızasına kazınmış bir nostaljiydi. Bugün o koku, yerini hüzünlü bir sessizliğe bıraktı.
Belki de artık sorumluluğu hep birlikte almak gerekiyor. Sürdürülebilir balıkçılık, av yasağına saygı ve denizlerin temiz tutulması, lüferin yeniden Boğaz’a dönüşünün anahtarı olabilir.
Sizce lüferin azalışında en büyük etken ne?
Boğaz’da yeniden lüfer bolluğu görmek mümkün mü?
Eski balıkçı hikâyelerini hatırlayanlar var mı aramızda?
Denizin sesine kulak verelim… Belki de hâlâ bir umut vardır.
Yıllar önce Sarayburnu’ndan Kadıköy’e kadar uzanan sularda, sabahın ilk ışıklarıyla beraber deniz yüzeyinde oynayan lüfer sürüleri görülürdü. Ancak aşırı avlanma, deniz kirliliği, iklim değişikliği ve yumurtlama döneminde bilinçsiz avcılık, bu zarif türün doğal dengesini bozdu. Artık ne eskisi kadar iri “çinekop” ne de güçlü “kofana”lar kalabildi.
Marmara Denizi’nin giderek ısınan suları ve artan müsilaj olayları, lüferin göç rotalarını bile etkiledi. Eskiden İstanbul kıyılarını bir uğrak noktası olarak kullanan sürüler, şimdi Karadeniz’in daha serin derinliklerine kaçıyor. Deniz biyologları, lüferin ekosistem için kritik bir tür olduğunu, yokluğunun zincirleme etkiler yaratabileceğini söylüyor.
Oysa lüfer, sadece bir balık değil; İstanbul’un, Boğaz kültürünün, rakı sofralarının simgesiydi. Lüfer ızgarasının kokusu, yaz akşamlarının hafızasına kazınmış bir nostaljiydi. Bugün o koku, yerini hüzünlü bir sessizliğe bıraktı.
Belki de artık sorumluluğu hep birlikte almak gerekiyor. Sürdürülebilir balıkçılık, av yasağına saygı ve denizlerin temiz tutulması, lüferin yeniden Boğaz’a dönüşünün anahtarı olabilir.



Denizin sesine kulak verelim… Belki de hâlâ bir umut vardır.