Dünyada öyle yerler var ki, haritaya baktığınızda bir noktadan ibaret… Oysa o küçük noktanın içinde yüzlerce yıllık gelenek, doğayla kurulan kadim bir bağ ve modern dünyadan izole bir yaşam sürüyor. Bu köyler, “yalnızlık” kavramını yeniden tanımlıyor.
Supai – Amerika Birleşik Devletleri (Arizona):
Grand Canyon’un derinliklerinde yer alan Supai Köyü’ne ne arabayla ne de trenle ulaşmak mümkün. Sadece helikopterle ya da uzun bir yürüyüşle varılabiliyor. Postalar hâlâ katırlarla taşınıyor; bu yönüyle Amerika’nın en izole yerleşimi kabul ediliyor.
Oymyakon – Rusya (Sibirya)
Dünyanın en soğuk yerleşimlerinden biri. Termometreler -70°C’yi gördüğünde bile yaşam devam ediyor. Oymyakonlular için donmuş toprak, yaşamın doğal bir parçası… Elektrik kesintileriyle mücadele ederken bile, ateşin çevresinde toplanan insanlar birbirine sıcak hikâyeler anlatıyor.
Tristan da Cunha – Atlas Okyanusu:
Bir adadan çok, denizin ortasında bir mucize. Afrika ile Güney Amerika arasında, medeniyetten binlerce kilometre uzakta. Dünyanın en izole topluluğu burada yaşıyor; posta gemisi yılda sadece birkaç kez uğruyor. İnternet yok denecek kadar az, ama gökyüzü dünyanın hiçbir yerinde bu kadar berrak değil.
La Rinconada – Peru:
And Dağları’nın 5.000 metre yüksekliğinde, bulutların üzerinde bir yaşam. Oksijen az, yollar tehlikeli, ama insanlar altın madenciliğiyle hayata tutunuyor. “Gökyüzündeki köy” olarak anılan La Rinconada, hem zenginliği hem de yoksulluğu aynı nefeste taşıyor.
Ittoqqortoormiit – Grönland:
Yılın 9 ayı boyunca dış dünyayla bağlantısı neredeyse kesiliyor. Kuzey ışıkları gökyüzünü dans ettirirken, sessizlik bir yaşam biçimi hâline geliyor. Burada insanlar doğanın sertliğini değil, onun ritmini öğrenmiş.
---
Bu köylerin her biri bize şunu hatırlatıyor:
Uygarlığın gürültüsünden ne kadar uzaklaşırsak, doğanın sesini o kadar net duyabiliyoruz. Belki de “medeniyet” sandığımız şey, aslında bir tür kalabalık yalnızlıktır.
Peki sizce, böyle bir köyde yaşamak huzurun formülü mü olurdu, yoksa sessizliğin içinde bir tür sürgün mü?
Grand Canyon’un derinliklerinde yer alan Supai Köyü’ne ne arabayla ne de trenle ulaşmak mümkün. Sadece helikopterle ya da uzun bir yürüyüşle varılabiliyor. Postalar hâlâ katırlarla taşınıyor; bu yönüyle Amerika’nın en izole yerleşimi kabul ediliyor.
Dünyanın en soğuk yerleşimlerinden biri. Termometreler -70°C’yi gördüğünde bile yaşam devam ediyor. Oymyakonlular için donmuş toprak, yaşamın doğal bir parçası… Elektrik kesintileriyle mücadele ederken bile, ateşin çevresinde toplanan insanlar birbirine sıcak hikâyeler anlatıyor.
Bir adadan çok, denizin ortasında bir mucize. Afrika ile Güney Amerika arasında, medeniyetten binlerce kilometre uzakta. Dünyanın en izole topluluğu burada yaşıyor; posta gemisi yılda sadece birkaç kez uğruyor. İnternet yok denecek kadar az, ama gökyüzü dünyanın hiçbir yerinde bu kadar berrak değil.
And Dağları’nın 5.000 metre yüksekliğinde, bulutların üzerinde bir yaşam. Oksijen az, yollar tehlikeli, ama insanlar altın madenciliğiyle hayata tutunuyor. “Gökyüzündeki köy” olarak anılan La Rinconada, hem zenginliği hem de yoksulluğu aynı nefeste taşıyor.
Yılın 9 ayı boyunca dış dünyayla bağlantısı neredeyse kesiliyor. Kuzey ışıkları gökyüzünü dans ettirirken, sessizlik bir yaşam biçimi hâline geliyor. Burada insanlar doğanın sertliğini değil, onun ritmini öğrenmiş.
---
Uygarlığın gürültüsünden ne kadar uzaklaşırsak, doğanın sesini o kadar net duyabiliyoruz. Belki de “medeniyet” sandığımız şey, aslında bir tür kalabalık yalnızlıktır.