Düğünler bir toplumun en köklü ritüellerinden biri. Ancak günümüzde bu ritüellerin neyi temsil ettiği, ciddi şekilde tartışmaya açık. Bir yanda “Gösteriş yarışı” diyenler var; diğer yanda “Toplumsal tiyatro” diyerek meseleyi daha geniş bir çerçevede okuyanlar.
Gösteriş boyutunu reddetmek zor. Altın takma töreninden salon seçimine, konvoyların uzunluğundan fotoğrafçıya kadar her detay adeta "Biz buradayız" mesajı veriyor. Bazı aileler, ekonomik durumlarını zorlayarak bile düğünü bir prestij arenasına dönüştürüyor. Bu açıdan bakıldığında düğünler, bireysel mutluluktan çok “Başkalarının gözündeki izlenim” için yapılan birer yarış gibi.
Ama öte yandan, düğünler sadece “benim oğlum, benim kızım evlendi” değil; aynı zamanda toplumun sahneye koyduğu büyük bir tiyatro da olabilir. Davetliler rollerini oynar: damadın arkadaşı esprili konuşmalar yapar, teyze gözyaşlarını tutamaz, takı sırası bir törenden farksızdır. Hatta pasta kesiminden ilk dansa kadar her anın bir “Sahne” havası vardır. Toplumsal bağların güçlenmesi, ailelerin tanışması, geleneklerin sürdürülmesi… Bunlar da düğünü sıradan bir gösterişten çıkarıp ritüel boyutuna taşır.
Peki sizce hangisi ağır basıyor?
Gösteriş hırsıyla yapılan, borca girilen, abartılı bir tüketim çılgınlığı mı?
Yoksa toplumun kendini yeniden üretmesini sağlayan, bir tür “Gündelik tiyatro” mu?
Belki de gerçek, tam ortada bir yerde: Hem gösteriş var, hem de tiyatro. Ama soru şu: Biz bu oyunun neresindeyiz ve aslında kimi memnun etmeye çalışıyoruz?
Gösteriş boyutunu reddetmek zor. Altın takma töreninden salon seçimine, konvoyların uzunluğundan fotoğrafçıya kadar her detay adeta "Biz buradayız" mesajı veriyor. Bazı aileler, ekonomik durumlarını zorlayarak bile düğünü bir prestij arenasına dönüştürüyor. Bu açıdan bakıldığında düğünler, bireysel mutluluktan çok “Başkalarının gözündeki izlenim” için yapılan birer yarış gibi.
Ama öte yandan, düğünler sadece “benim oğlum, benim kızım evlendi” değil; aynı zamanda toplumun sahneye koyduğu büyük bir tiyatro da olabilir. Davetliler rollerini oynar: damadın arkadaşı esprili konuşmalar yapar, teyze gözyaşlarını tutamaz, takı sırası bir törenden farksızdır. Hatta pasta kesiminden ilk dansa kadar her anın bir “Sahne” havası vardır. Toplumsal bağların güçlenmesi, ailelerin tanışması, geleneklerin sürdürülmesi… Bunlar da düğünü sıradan bir gösterişten çıkarıp ritüel boyutuna taşır.
Peki sizce hangisi ağır basıyor?
Gösteriş hırsıyla yapılan, borca girilen, abartılı bir tüketim çılgınlığı mı?
Yoksa toplumun kendini yeniden üretmesini sağlayan, bir tür “Gündelik tiyatro” mu?
Belki de gerçek, tam ortada bir yerde: Hem gösteriş var, hem de tiyatro. Ama soru şu: Biz bu oyunun neresindeyiz ve aslında kimi memnun etmeye çalışıyoruz?