
“İstanbul’u Yorumlamak, Devleti Yeniden Kurmaktır”
Bazı şehirler vardır, içinde yaşanmaz sadece; yaşatır, şekillendirir, yön verir. İstanbul onlardan biridir. O, yalnızca bir coğrafya değildir. O, bir fikir, bir iddia, bir medeniyet çağrısıdır. Ne zaman ki devlet İstanbul’dan uzaklaştı; hafızasından, kimliğinden ve potansiyelinden de uzaklaştı. Ne zaman ki İstanbul görmezden gelindi; krizler ulusal ölçeğe sıçradı. Çünkü İstanbul sadece bir şehir değil, bir merkezdir – ekonomik merkez, kültürel merkez, stratejik merkez, ve daha ötesi: devlet aklının odaklanması gereken esas koordinat.
Bu kitap, bir şehirle devlet arasında kurulması gereken o kopmaz bağın yeniden tesisi için yazıldı. Bu kitap, “İstanbul yerel bir meseledir” söylemini çöpe atan ve “İstanbul ulusal bir meseledir, hatta daha fazlası: küresel sorumluluktur” diyebilen bir cesaretin ürünü. Çünkü devletin İstanbul’a dönüşü, yalnızca bir dizi yatırım ya da icraat anlamına gelmez. Bu dönüş, devletin kendini yeniden tarif etmesi, rolünü yeniden konumlandırması ve işlevini yeniden kurmasıdır.
Artık biliyoruz: İstanbul’a dokunmayan bir kamu politikası eksiktir. İstanbul’u gözetmeyen bir planlama kördür. İstanbul’u merkeze almayan bir kalkınma anlayışı sürdürülebilir değildir. Çünkü İstanbul’un sorunları sadece İstanbul’u değil, Türkiye’nin bütününü etkiler. Ve bu şehrin imkânları da yalnızca yerelin değil, tüm ülkenin refahına yön verebilir.
Bu nedenle İstanbul’a devlet eliyle yaklaşmak, bugünün koşulları içinde stratejik değilse hiçbir şey stratejik değildir. İstanbul’a müdahale, artık lütuf değil; zorunluluktur. Dahası, bu müdahalenin mantığı da değişmek zorundadır: Emir-komuta zinciriyle değil; katılımcılıkla. Aceleyle değil; veriyle. Rastgele değil; planla. Geçici değil; kalıcı, derin ve bütüncül çözümlerle.
Devletin İstanbul’a dönüşü, bugünkü ihtiyaçlara panik halinde verilen tepkiler değil; geleceği tasarlayan öngörüler, kurumlararası uyum, yeni nesil teknolojiler ve toplumla kurulan sağlam bir güven ilişkisiyle mümkündür. Ve bu dönüş ancak, İstanbul’a hak ettiği ciddiyetle, saygıyla ve tutarlılıkla yaklaşan bir devlet aklıyla tamamlanabilir.
Elinizdeki kitap, işte bu devlet aklının tezahürüdür.
Bir başkentten bir metropole yazılmış, ama aslında gelecek nesillerin haklarını bugünden savunan bir strateji belgesidir.
İstanbul’a verilen bir söz değil, bir borcun ödenmesidir.
Bugün devlet, şehre yalnızca bütçe aktarmakla, protokol imzalamakla, veya sahnede görünmekle yetinemez. Devlet, artık İstanbul’un her mahallesinde, her semtinde, her gündelik yaşam döngüsünde kendini hissettirmeli; ama bunu baskı kurarak değil, şeffaflıkla, kapsayıcılıkla, hesap verebilirlikle ve adaletle yapmalıdır. İşte o zaman gerçek bir dönüş başlamış olur. İşte o zaman şehir, devletin sesi olur; devlet de halkın vicdanı.
Şimdi İstanbul’u tekrar dinlemenin, sadece şikayetleri değil, imkânlarını da görmenin zamanı.
Şimdi devletin yönünü Marmara’ya çevirmesinin, bir asır sonra bu şehre yeniden stratejik gözle bakmasının zamanı.
Şimdi, İstanbul’un kaderini yalnız bırakmanın değil; onunla birlikte, akılcı ve cesur bir gelecek kurmanın zamanı.
Çünkü İstanbul, yalnızca bir şehir değil…
Bir niyettir. Bir sınavdır. Bir imtihandır.
Ve devletin bu sınavı geçmesi, ülkenin geleceğiyle eşanlamlıdır.