Modern çağın “tatil kaçkını” beyaz yakalıları, mesaiden kaçıp güneşe koşarken Ege kıyılarını adeta ikinci ofisleri ilan etmiş durumda. Yoğunlukla Çeşme-Alaçatı ekseninde kümelenen bu takım elbise mağdurları, mail bildirim sesiyle dalga sesini karıştırdıkları bir bilinçle, tatilin dahi "verimli" olmasını bekliyor.
Sabah 07:30'da cold brew’leriyle sahile kurulan bu kalabalık, kahvelerini “third wave” baristadan aldıktan sonra, güneşlenirken bile projelerini "offline mode"da kafada tasarlıyor. Google Drive dosyaları kapalı olabilir ama zihinsel sunumlar son hız devam etmekte.
Deniz mi? Tabii ki giriliyor. Ama önce story çekilecek, sonra dijital detox yapılacak ve ardından mavi sulara adeta “networking” amaçlı girilecek. Hatta bazen kulağa gelen “organik tarım girişimi düşünüyoruz” cümleleri, bronz tenle birleşince Ege'nin narenciyesi bile kıskançlıktan limon kesiliyor.
Bazıları ise Bodrum’da emlak fiyatlarını sorarken, zihinlerinde “yarı zamanlı dijital göçebe hayatı” kuruyor. “Buraya yerleşsek, home office çalışsak, akşamları da zeytinyağlı mezeyle şarap yapsak...” fantezisi, her yıl yeniden başlatılan bir hayal ekonomisi olarak geri dönüyor.
Ama işin şakası bir yana, Ege’nin zarif dokusu, beyaz yakalıların kaçış hayallerinde kendine önemli bir yer buluyor. Lakin her tatil, “LinkedIn'de paylaşılacak bir başarı hikâyesi”ne dönüşünce, doğallığın yerini filtreli bir tatil kapitalizmi alıyor.
Bence bırakın Ege biraz serin kalsın... Kıyılara da biraz soluk aldırın. Her tatili anlamlandırmaya çalışmak, onu tatil olmaktan çıkarıyor. Sahilde Excel değil, kabuklu midye açın. Gökyüzüne sunum değil, uçurtma bırakın. Zaten patron da sizsiz çok mutlu.
Sabah 07:30'da cold brew’leriyle sahile kurulan bu kalabalık, kahvelerini “third wave” baristadan aldıktan sonra, güneşlenirken bile projelerini "offline mode"da kafada tasarlıyor. Google Drive dosyaları kapalı olabilir ama zihinsel sunumlar son hız devam etmekte.
Deniz mi? Tabii ki giriliyor. Ama önce story çekilecek, sonra dijital detox yapılacak ve ardından mavi sulara adeta “networking” amaçlı girilecek. Hatta bazen kulağa gelen “organik tarım girişimi düşünüyoruz” cümleleri, bronz tenle birleşince Ege'nin narenciyesi bile kıskançlıktan limon kesiliyor.
Bazıları ise Bodrum’da emlak fiyatlarını sorarken, zihinlerinde “yarı zamanlı dijital göçebe hayatı” kuruyor. “Buraya yerleşsek, home office çalışsak, akşamları da zeytinyağlı mezeyle şarap yapsak...” fantezisi, her yıl yeniden başlatılan bir hayal ekonomisi olarak geri dönüyor.
Ama işin şakası bir yana, Ege’nin zarif dokusu, beyaz yakalıların kaçış hayallerinde kendine önemli bir yer buluyor. Lakin her tatil, “LinkedIn'de paylaşılacak bir başarı hikâyesi”ne dönüşünce, doğallığın yerini filtreli bir tatil kapitalizmi alıyor.
Bence bırakın Ege biraz serin kalsın... Kıyılara da biraz soluk aldırın. Her tatili anlamlandırmaya çalışmak, onu tatil olmaktan çıkarıyor. Sahilde Excel değil, kabuklu midye açın. Gökyüzüne sunum değil, uçurtma bırakın. Zaten patron da sizsiz çok mutlu.