Hocam olayın biyolojik ve psikolojik kısmına değinmişsiniz ama bu konu da sıkça unutulan bir taraf daha var. O da olayın sosyolojik boyutu. Kadınların eş seçimindeki ilkesizliği ve adaletsizliği üzerine sosyolojik araştırma yapılması gereken bir konu diye düşünüyorum. Modern dünyada kadın ilişkide belirleyici yani etken olan taraf ve kadınlarda sevilmeye karşı olumsuz tutum sergileme eğilimi daha yüksek.Nacizane psikoloji eğitimi almış bir arkadaşınız olarak şunu belirtmeliyim ki işte bu örnek aşk'ın kimyasal bir reaksiyon olduğunun en güzel tanımı. Aşk dediğimiz şey dopamin, serotonin, endorfin ve oksitosin hormonlarının zirve yaptığı geçici körlük sürecidir. Kısaca örneklemek gerekirse sigarayı bırakmak isteyen bir şahıs 2-3 hafta sigara içmediği zaman beyin nikotin kimyasalını yavaş yavaş unutmaya başlar. Ancak 2 ay falan sonra "yaa bir taneden birşey olmaz, yakayım bir tane" dediğimiz an beyin nikotin kimyasalını anında tekrar hatırlar ve sanki hiç bırakmamışsınız gibi yoksunluk hissetmeye geri döner.
Aşk denilen körlük süreci de böyledir işte. En geçerli çözüm uzaklaşmak ve ne sebeple olursa olsun asla iletişime geçmemektir. Nikotin yoksunluğu ile mücadele eden beynimize zırt pırt nikotini hatırlatmanın hiç bir mantığı yoktur. Bu sadece mazoşist bir işkence olur. Bir düşünün karşı dairenizde oturan komşunun kızına aşıksınız. Ama beraber olma ihtimaliniz yok. Her gün onu bir şekilde görerek mi daha kolay unutursunuz yoksa ailesiyle beraber başka bir şehire taşınıp gitse mi?
Olgun, mantıklı ve karşısındaki insana saygılı olan bir erkeğe yakışan "Bir şey bitmişse, bitmiştir" diyerek defteri kapatmaktır. Zira inanın bana "Bahaneler uydurup bir şekilde iletişim kurmaya çalışan, kendi kendine acıyan ve karşı taraf tarafında acımasını bekleyen, çizgiyi çekemeyen, sınırları belirleyip tavrını koyamayan" hiç bir prenses erkeği hiç bir aklı başında bir kadın istemez.
Bitmişse, bitmiştir. Geleceğe ve farklı konularda kendimizi geliştirmeye bakalım..
Sevgiler..
Aslında burada uzun uzadıya yazardım ama mesele gerçekten çok çetrefilli ve derin. Sözün özün diyeceğim şey adalet her şeyin çözümü için gerekli. Özgürlük kavramını keyfiyet ile karıştırıp anlık ve dürtüsel karar vermemek de gerek.
Belki söylediğim şeyler çok radikal gelebilir ama ben özgürlük kavramını olan şeyler üzerinden değil olması gerekenler üzerinden tanımlıyorum. Zira hayatta genelde kötü şeyler olur. Bu kötülükler içinde pek mutluluk elde edemeyiz. Yani özgürlük gereksiz bir kavrama dönüşmüş olur. Özgürlüğün işe yarar bir kavram olması için edilgen değil etken olması gerekir.
Bu paradigmamı yani bakış açımı kadın erkek ilişkilerine uygulayacak olursak mutluluk için iki tarafında bilinçli insan olması gerek. Bilinçli insan, bir aşk ilişkisindeki en yüksek erdemin sevgi olduğunu, gerçek sevginin zor elde edilen bir duygu olduğunu bileceğinden konuya sözde özgürlük(dürtüsel davranma)üzerinden yaklaşmayıp aklın yani adaletin gereğini yapıp kendisini gerçekten seveni tercih eder. Bu dediklerimin ekseriyeti kadınlar için geçerlidir.
Son düzenleme: