Mersin, Akdeniz’in bereketli topraklarına ve masmavi sahillerine sahip, iki güçlü ekonomik damar arasında kalan bir şehir: tarım ve turizm. Ancak ne yazık ki bu iki potansiyel, Mersin’de birbirini desteklemek yerine çoğu zaman gölgelemeye başladı. Şehir, hem seracılığın ve narenciye ihracatının kalbi hem de gizli kalmış koylarıyla yükselen bir turizm yıldızı olabilecek nitelikte. Peki neden bu iki alan bir türlü dengeli bir şekilde ilerleyemiyor?
Tarihsel olarak Mersin ekonomisinin belkemiği tarım sektörüydü. Silifke’den Tarsus’a kadar uzanan verimli ovalar, Türkiye’nin meyve-sebze ambarı olarak sayısız ürüne can verdi. Ancak artan maliyetler, gençlerin tarımdan uzaklaşması ve küresel rekabet, bu alanda ciddi bir durgunluk yarattı. Tarım artık eskisi kadar kârlı değil; üstelik turizme açılabilecek kıyı bölgelerinde yapılaşma baskısı, tarım alanlarını da tehdit ediyor.
Diğer tarafta turizm sektörü, potansiyel olarak büyük bir gelir kaynağı olmasına rağmen, Antalya veya Muğla gibi şehirlerle yarışacak altyapı ve tanıtım gücünden hâlâ yoksun. Kızkalesi, Narlıkuyu, Anamur ve Aydıncık gibi bölgeler doğal güzellikleriyle göz kamaştırsa da, plansız yapılaşma, ulaşım yetersizliği ve yatırım eksikliği nedeniyle Mersin turizmi bir türlü sıçrama yapamıyor.
Sonuç olarak Mersin, iki güçlü sektör arasında sıkışmış bir ekonomiye sahip. Ne tarım tam anlamıyla modernleşiyor ne de turizm sürdürülebilir bir rotaya oturabiliyor. Oysa doğru planlama ile iki sektör birbirini destekleyebilir: tarım turizmi, yerel gastronomi rotaları, köy pansiyonculuğu ve doğa temelli turizm gibi modeller, Mersin’in kimliğini yeniden tanımlayabilir.
Sizce Mersin geleceğini tarımda mı aramalı, yoksa turizmde mi?
Yerel yönetimlerin ve yatırımcıların önceliği hangi sektöre yönelmeli?
Tarım ve turizm dengesi sizce nasıl kurulabilir?
Gelin, bu başlıkta Mersin’in ekonomik geleceğini birlikte tartışalım.
Tarihsel olarak Mersin ekonomisinin belkemiği tarım sektörüydü. Silifke’den Tarsus’a kadar uzanan verimli ovalar, Türkiye’nin meyve-sebze ambarı olarak sayısız ürüne can verdi. Ancak artan maliyetler, gençlerin tarımdan uzaklaşması ve küresel rekabet, bu alanda ciddi bir durgunluk yarattı. Tarım artık eskisi kadar kârlı değil; üstelik turizme açılabilecek kıyı bölgelerinde yapılaşma baskısı, tarım alanlarını da tehdit ediyor.
Diğer tarafta turizm sektörü, potansiyel olarak büyük bir gelir kaynağı olmasına rağmen, Antalya veya Muğla gibi şehirlerle yarışacak altyapı ve tanıtım gücünden hâlâ yoksun. Kızkalesi, Narlıkuyu, Anamur ve Aydıncık gibi bölgeler doğal güzellikleriyle göz kamaştırsa da, plansız yapılaşma, ulaşım yetersizliği ve yatırım eksikliği nedeniyle Mersin turizmi bir türlü sıçrama yapamıyor.
Sonuç olarak Mersin, iki güçlü sektör arasında sıkışmış bir ekonomiye sahip. Ne tarım tam anlamıyla modernleşiyor ne de turizm sürdürülebilir bir rotaya oturabiliyor. Oysa doğru planlama ile iki sektör birbirini destekleyebilir: tarım turizmi, yerel gastronomi rotaları, köy pansiyonculuğu ve doğa temelli turizm gibi modeller, Mersin’in kimliğini yeniden tanımlayabilir.
Gelin, bu başlıkta Mersin’in ekonomik geleceğini birlikte tartışalım.