Tema düzenleyici

Sanayi ve Göç İlişkisi

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan Emir
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

Emir

Moderatör
Yarbay
Katılım
19 Ara 2023
Mesajlar
4,597
Beğeni
10,841
Yaş
36
Konu sahibi
Sanayi denildiğinde akla sadece çarkların dönmesi, pres makinelerinin gürültüsü ya da fabrikaların bacalarından tüten duman gelmez. Sanayi, aynı zamanda insan hikâyelerinin, göç yollarında taşınan umutların ve emeğin alın teriyle harmanlandığı dev bir üretim sahnesidir. İşte tam da bu noktada “sanayi ve göç ilişkisi”, toplumsal yapımızın en dinamik bileşenlerinden biri olarak karşımıza çıkar.

Göç, kırsaldan kente doğru akan bir insan seli olarak, sanayi bölgelerinin nabzını tutan görünmez bir damar gibidir. Anadolu’nun bereketli topraklarından kopup gelen işçiler, çelik konstrüksiyonların gölgesinde, torna tezgâhlarının başında ya da montaj hatlarında adeta üretim çarklarının ayrılmaz bir dişlisi hâline gelirler. Bu göç, sadece işgücü arzını değil, aynı zamanda sanayi kentlerinin sosyo-kültürel dokusunu da şekillendirir.

Sanayi jargonuyla ifade edersek, göçmen işçiler üretim bandının “yağlayıcı gres yağı” gibidir; sistemin akışını kolaylaştırır, dinamizmini besler. Ancak bu sürecin beraberinde getirdiği sorunlar da vardır. Plansız göç, kentlerin altyapılarını zorlar, işçi mahallelerinde “varoşlaşma” dediğimiz çarpık yapılaşmayı doğurur. Öte yandan sanayiye can veren bu emek gücü, dayanışma kültürü ve sendikal bilinçle birleştiğinde, adeta bir “endüstriyel sinerji” yaratır.

Sanayi ve göç arasındaki bu girift ilişki, sadece ekonomiyle sınırlı değildir. Aynı zamanda yeni kültürlerin kaynaşmasına, geleneklerin şehirle harmanlanmasına ve yepyeni bir “sanayi kimliği”nin doğmasına zemin hazırlar. Yani göç, üretim tezgâhlarında şekillenen bir kimlik inşasıdır.

Sonuç olarak; sanayi ve göç ilişkisi, bir yanda üretim kapasitesini artıran stratejik bir kaynak, diğer yanda toplumsal uyum sorunlarını beraberinde getiren ikili bir süreçtir. Bugün bacaları tüten organize sanayi bölgelerinin ruhunu anlamak isteyen herkesin, göçle yoğrulmuş bu insan hikâyelerine kulak vermesi gerekir. Çünkü çelik kirişlerin, motor yağlarının ve fabrikanın sert ışıkları altında şekillenen o hikâyeler, aslında modern kentlerimizin görünmez omurgasını oluşturur.
 
Yarbayım girift olduğuna katılmakla beraber, azıcık, küçücük sizden ayrılıyorum haddim olmayarak. Bence sebebi sadece 2 kelimede saklı. Ve karşınızda o 2 kelime... "Ekmek Parası"
 
Göçe karşı bir başka, çözüm yolu da tarımdır. Tarım, göçü önleyebilir, ekonominin en önemli sac ayaklarından biridir, enflasyon canavarınına Osmanlı tokadını yapıştırır ve masalın sonunda dediği gibi, insanlar doğup büyüdüğü, huzurlu o güzel köylerinde, hayatlarının sonuna kadar mutlu yaşarlar...
 
Geri
Üst Alt