Öğretmenler odası… Müfredatın gölgede kaldığı, çayın demine kader yüklenen, simidin susamında ise koca koca dedikoduların saklandığı kudretli mekân! Burada tebeşir tozunun dumanına karışan sohbetler, kimi zaman sınıf defteri kadar ciddi, kimi zaman ise dizi senaryosu kadar entrikalıdır. Bir köşede matematik hocası 'denklem çözer gibi' hayatın sorunlarını didiklerken, diğer köşede edebiyat hocası 'şiirsel serzenişlerle' kantin fiyatlarını hicveder. Kim bilir, belki de eğitim tarihinin en büyük reformları, aslında o dumanlı çay bardaklarının arkasında, dedikodunun ve metaforun kıvrak kolları arasında çoktan tasarlanmıştır. Öğretmenler odası bir mekân değil, bizzat bir edebi türdür: biraz trajedi, biraz komedi, bolca ironi!
Kapının gıcırtısı bile burada ayrı bir semboliktir; açıldığında yeni bir karakter girer sahneye, tıpkı bir tiyatro perdesi gibi. Sınıfta öğrencilerin ‘hocam sınav kolay mı olacak?’ soruları, öğretmenler odasında yerini ‘bu çay niye hep bulanık demleniyor?’ serzenişine bırakır. Bir köşede tarih öğretmeni, sanki Osmanlı’nın son dönem meclisinde tartışıyormuşçasına heyecanlı el kol hareketleri yaparken, diğer yanda beden eğitimi hocası spor ayakkabısını çıkarıp ‘hayat bir maraton ama bu maratonun nefesi kantinde kesiliyor’ diyerek iç çeker.
Dedikodular ise ince ince işlenmiş nakışlar gibidir: kimin hangi veliyle ayakta sohbet ettiği, hangi öğretmenin teneffüste hangi şarkıyı mırıldandığı, hatta kimlerin fotokopi makinesinin başında fazla mesai yaptığı bile bu kutsal odanın gündemindedir. Öyle ki, burada akan muhabbet bazen dersten daha öğreticidir; çünkü hayatın matematiği, aşkın edebiyatı ve okul kantininin ekonomisi aynı masada çarpışır.
Elbette öğretmenler odasının bir başka klasiği: borsa muhabbetleri… Sanki sınıfta tahtaya grafik çizer gibi, kimisi eline kalemi alıp masaya çizgiler çeker, ‘Bakın, buradan sonra yükseliş trendine girer’ diye nutuk atar. Tarih hocası savaş cepheleri anlatır gibi hisse senedi dalgalanmalarını betimlerken, coğrafya hocası borsayı ‘deprem kuşağına’ benzetip her an sallanabileceğini söyler. Edebiyat hocası ise işin en zarif yorumunu yapar: ‘Borsa da bir şiirdir aslında, inişleri çıkışlarıyla vezin tutmaz ama ritmini bozmadan insanı ağlatır.’
Bu finansal dedikodular arasında, çayın dumanı adeta Wall Street’in sisli sabahlarına benzer; simit masaya düşerken bile bir metafor olur, ‘borsada düşüş’ diye kahkahalar yükselir. Öğretmenler odası işte böyle bir evrendir: tebeşir tozunun arasında ekonomi, siyaset, edebiyat, hatta aşk piyasası bile el değiştiren bir borsa gibidir. Kısacası burası, sadece eğitim yuvasının kalbi değil, aynı zamanda hayatın en karmaşık forumudur.
Kapının gıcırtısı bile burada ayrı bir semboliktir; açıldığında yeni bir karakter girer sahneye, tıpkı bir tiyatro perdesi gibi. Sınıfta öğrencilerin ‘hocam sınav kolay mı olacak?’ soruları, öğretmenler odasında yerini ‘bu çay niye hep bulanık demleniyor?’ serzenişine bırakır. Bir köşede tarih öğretmeni, sanki Osmanlı’nın son dönem meclisinde tartışıyormuşçasına heyecanlı el kol hareketleri yaparken, diğer yanda beden eğitimi hocası spor ayakkabısını çıkarıp ‘hayat bir maraton ama bu maratonun nefesi kantinde kesiliyor’ diyerek iç çeker.
Dedikodular ise ince ince işlenmiş nakışlar gibidir: kimin hangi veliyle ayakta sohbet ettiği, hangi öğretmenin teneffüste hangi şarkıyı mırıldandığı, hatta kimlerin fotokopi makinesinin başında fazla mesai yaptığı bile bu kutsal odanın gündemindedir. Öyle ki, burada akan muhabbet bazen dersten daha öğreticidir; çünkü hayatın matematiği, aşkın edebiyatı ve okul kantininin ekonomisi aynı masada çarpışır.
Elbette öğretmenler odasının bir başka klasiği: borsa muhabbetleri… Sanki sınıfta tahtaya grafik çizer gibi, kimisi eline kalemi alıp masaya çizgiler çeker, ‘Bakın, buradan sonra yükseliş trendine girer’ diye nutuk atar. Tarih hocası savaş cepheleri anlatır gibi hisse senedi dalgalanmalarını betimlerken, coğrafya hocası borsayı ‘deprem kuşağına’ benzetip her an sallanabileceğini söyler. Edebiyat hocası ise işin en zarif yorumunu yapar: ‘Borsa da bir şiirdir aslında, inişleri çıkışlarıyla vezin tutmaz ama ritmini bozmadan insanı ağlatır.’
Bu finansal dedikodular arasında, çayın dumanı adeta Wall Street’in sisli sabahlarına benzer; simit masaya düşerken bile bir metafor olur, ‘borsada düşüş’ diye kahkahalar yükselir. Öğretmenler odası işte böyle bir evrendir: tebeşir tozunun arasında ekonomi, siyaset, edebiyat, hatta aşk piyasası bile el değiştiren bir borsa gibidir. Kısacası burası, sadece eğitim yuvasının kalbi değil, aynı zamanda hayatın en karmaşık forumudur.