Metrolarda yolculuk edenler çok iyi bilir: Kimse konuşmaz ama aslında herkes birbiriyle görünmez bir iletişim hâlindedir. Yan yana oturan iki kişi, göz göze gelmemek için çaba gösterirken aynı zamanda birbirinin varlığını fark eder. Elinde kitap olan biriyle kulaklığını takmış birinin arasında sessiz bir “Ben kendi dünyamdayım” anlaşması kurulur.
Bazen bu sessizlik, küçük jestlerle bozulur: Ayağa kalkacak birine yol vermek için hafifçe dizini çekmek, elindeki çantayı farkında olmadan ötekine sürtmemek için düzeltmek ya da uyuyakalan birinin omzuna istemeden başını yaslaması… Hepsi kelimesiz bir iletişimin parçalarıdır.
Metro yolculuklarının bu “sessiz dili”, aslında şehir hayatının en ilginç sosyolojik sahnelerinden biridir. İnsanlar birbirine bakmadan anlaşır, konuşmadan empati kurar, kelimesizce sınır çizer ya da küçük bir tebessümle buzları eritir.
Peki siz hiç metroda yanınızda oturan birinin “Sessiz dili”ni fark ettiniz mi? Belki bir bakış, belki istemsiz bir tebessüm… Belki de sadece ortak bir yorgunluk.
Bazen bu sessizlik, küçük jestlerle bozulur: Ayağa kalkacak birine yol vermek için hafifçe dizini çekmek, elindeki çantayı farkında olmadan ötekine sürtmemek için düzeltmek ya da uyuyakalan birinin omzuna istemeden başını yaslaması… Hepsi kelimesiz bir iletişimin parçalarıdır.
Metro yolculuklarının bu “sessiz dili”, aslında şehir hayatının en ilginç sosyolojik sahnelerinden biridir. İnsanlar birbirine bakmadan anlaşır, konuşmadan empati kurar, kelimesizce sınır çizer ya da küçük bir tebessümle buzları eritir.
Peki siz hiç metroda yanınızda oturan birinin “Sessiz dili”ni fark ettiniz mi? Belki bir bakış, belki istemsiz bir tebessüm… Belki de sadece ortak bir yorgunluk.