Bir zamanlar Akdeniz’in doğusundaki en kozmopolit liman kentlerinden biri olan Mersin, 19. yüzyılın sonlarından itibaren Levanten tüccarların etkisiyle bambaşka bir mimari kimliğe bürünmüştü. Fransız, İtalyan, İngiliz ve Rum kökenli zengin ailelerin yaptırdığı görkemli konaklar, süslemeli balkonlar, taş işlemeli cepheler ve ferforje detaylar, kentin deniz kokan sokaklarında Avrupa’nın rüzgârını estiriyordu.
Ancak zamanın hoyrat elleri bu zarif mirası koruyamadı. Bir dönem İstiklal Caddesi’nden Uray Caddesi’ne kadar uzanan Levanten yapılar, imar baskısı, ilgisizlik ve rant uğruna birer birer yok oldu. Bugün o ihtişamdan geriye, Taş Bina (Eski Belediye Binası) ve birkaç tescilli yapı kalabildi. Fakat onlar da zamana ve bakım eksikliğine karşı direnmeye çalışıyor.
Levanten mimarisi sadece taş ve ahşaptan ibaret değildi; aynı zamanda bir yaşam tarzının, bir kültürel sentezin somut ifadesiydi. Fransız balkonlarından Türk çaylarının içildiği, İtalyan mozaikleri üzerinde Arap ezgilerinin yankılandığı o dönem, Mersin’in tarihindeki en renkli sayfalardan birini oluşturuyordu.
Bugün sorulması gereken asıl soru şu:
Mersin’in kimliğini oluşturan bu tarihsel dokuyu neden koruyamadık?
Yeni mimari anlayışlar, geçmişle bağ kurmak yerine neden tamamen kopuk bir çizgi izliyor?
Mersin, modernleşme uğruna kendi belleğini feda eden bir şehir mi oluyor, yoksa hala kurtarılabilecek son izler var mı?
Belki de bu tartışma, kentin geleceğini şekillendirecek en önemli adımlardan biri olabilir.
Sizce Mersin’de Levanten mirasının korunması için neler yapılabilir?
Yok olan bu zarif dönemden geriye kalanları yaşatmak mümkün mü, yoksa artık sadece eski fotoğraflarda mı kalacaklar?
Ancak zamanın hoyrat elleri bu zarif mirası koruyamadı. Bir dönem İstiklal Caddesi’nden Uray Caddesi’ne kadar uzanan Levanten yapılar, imar baskısı, ilgisizlik ve rant uğruna birer birer yok oldu. Bugün o ihtişamdan geriye, Taş Bina (Eski Belediye Binası) ve birkaç tescilli yapı kalabildi. Fakat onlar da zamana ve bakım eksikliğine karşı direnmeye çalışıyor.
Levanten mimarisi sadece taş ve ahşaptan ibaret değildi; aynı zamanda bir yaşam tarzının, bir kültürel sentezin somut ifadesiydi. Fransız balkonlarından Türk çaylarının içildiği, İtalyan mozaikleri üzerinde Arap ezgilerinin yankılandığı o dönem, Mersin’in tarihindeki en renkli sayfalardan birini oluşturuyordu.
Bugün sorulması gereken asıl soru şu:
Mersin, modernleşme uğruna kendi belleğini feda eden bir şehir mi oluyor, yoksa hala kurtarılabilecek son izler var mı?
Belki de bu tartışma, kentin geleceğini şekillendirecek en önemli adımlardan biri olabilir.
Sizce Mersin’de Levanten mirasının korunması için neler yapılabilir?
Yok olan bu zarif dönemden geriye kalanları yaşatmak mümkün mü, yoksa artık sadece eski fotoğraflarda mı kalacaklar?