İnsan hayatının en derin izlerini, çoğu zaman eski sevgililer bırakır. Onlar, bir zamanlar kalbimizin tahtına kurulmuş; nefesimize karışmış, hayallerimize sızmış; sonra da günün birinde usulca ya da hoyratça çıkıp gitmiş yol arkadaşlarıdır. Geriye ise, ne tam silinebilen ne de bütünüyle sahiplenilebilen bir tortu kalır: anılar.
O anılar bazen tatlı bir tebessümle yüzümüze dokunur, bazen de “keşke”lerin ağır gölgesiyle yüreğimize çöker. “Keşke o gün daha cesur olsaydım, keşke gururumu bir kenara bırakıp ellerini bırakmasaydım, keşke son kez ‘gitme’ diyebilseydim...” Cümlenin sonu gelmez. Hayıflanmalar, bir iç monolog gibi zihnimizde yankılanır; sanki geçmişi değiştirme ihtimali varmış gibi.
Ama işte felsefenin soğuk gerçeğiyle yüzleşiriz: Zaman tek yönlüdür. Ne kadar hatırlasak da, ne kadar pişmanlıkla dolsak da, dün geri dönmez. Belki de eski sevgililer, bize aslında zamanın geri dönüşsüzlüğünü öğreten en acı öğretmenlerdir. Onlarla kaybettiğimiz sadece bir aşk değil, aynı zamanda bir dönemin, bir benliğin de sonudur.
Yine de insan, kendi kalbine karşı garip bir sadakat besler. Unutmak ister ama unutamaz, çünkü bazı hatıralar silinmek için değil, yaşadığımızı hatırlatmak için vardır. Bir şarkının nakaratında, eski bir sokakta ya da kahve kokusunun içinde, ansızın karşımıza çıkarlar. Ve biz, içimizden geçen o cümleyi saklamaya çalışırız: “Ah, eğer bugün yeniden başlasaydık...”
Belki de eski sevgililerle anılar, aslında birer hatırlatma notudur: Sevginin narin, hayatın kırılgan, kalbin ise onarılmaz olduğunu...
---
Sizce, eski sevgililerle anılar unutulmalı mı, yoksa insanın iç dünyasında saklı bir hazine gibi korunmalı mı?
O anılar bazen tatlı bir tebessümle yüzümüze dokunur, bazen de “keşke”lerin ağır gölgesiyle yüreğimize çöker. “Keşke o gün daha cesur olsaydım, keşke gururumu bir kenara bırakıp ellerini bırakmasaydım, keşke son kez ‘gitme’ diyebilseydim...” Cümlenin sonu gelmez. Hayıflanmalar, bir iç monolog gibi zihnimizde yankılanır; sanki geçmişi değiştirme ihtimali varmış gibi.
Ama işte felsefenin soğuk gerçeğiyle yüzleşiriz: Zaman tek yönlüdür. Ne kadar hatırlasak da, ne kadar pişmanlıkla dolsak da, dün geri dönmez. Belki de eski sevgililer, bize aslında zamanın geri dönüşsüzlüğünü öğreten en acı öğretmenlerdir. Onlarla kaybettiğimiz sadece bir aşk değil, aynı zamanda bir dönemin, bir benliğin de sonudur.
Yine de insan, kendi kalbine karşı garip bir sadakat besler. Unutmak ister ama unutamaz, çünkü bazı hatıralar silinmek için değil, yaşadığımızı hatırlatmak için vardır. Bir şarkının nakaratında, eski bir sokakta ya da kahve kokusunun içinde, ansızın karşımıza çıkarlar. Ve biz, içimizden geçen o cümleyi saklamaya çalışırız: “Ah, eğer bugün yeniden başlasaydık...”
Belki de eski sevgililerle anılar, aslında birer hatırlatma notudur: Sevginin narin, hayatın kırılgan, kalbin ise onarılmaz olduğunu...
---
Sizce, eski sevgililerle anılar unutulmalı mı, yoksa insanın iç dünyasında saklı bir hazine gibi korunmalı mı?