Ana Sayfa 1 milyon Türkiye fotoğrafı
Muammer Ulutürk

15 yıl önce - Cmt 18 Ağu 2007, 02:14
Söylemez Türbe ve Zaviyesi ve Şeyh Fazıl Hüseyin Efendi




(+)



 

(+)



 

(+)



 

(+)


Konu ile ilgili aşağıdaki bilgiler, şimdi yayında olmayan Meram Belediyesi Kültür Sanat dergisinin Aralık 2001, 10 numaralı sayısından alıntılanmıştır. Bilgileri bu sayıya taşıyan değerli dostum Hüseyin Alagöz'e teşekkürle...

Anadolu toprakları,1071 Malazgirt Zaferinden sonra yoğun şekilde İslam dünyasının değişik yerlerinden gelen dervişlerin, mutasavvıfların tekke ve zaviyelerde İslam’ı anlatma yerleri haline gelmiştir. 1096 yılında Konya’nın Anadolu Selçuklu devletinin başkenti oluşuyla birlikte bu anlamda ilim ve kültür merkezi olmuştur. Bu ilim ve kültür cereyanı içinde, Osmanlının son dönemlerinde önemli bir yapıtaşı olan “Söylemez Türbesi ‘ve şeyh Fazıl Hüseyin Efendi “ yi de saymamak mümkün değildir. Bu konuyla ilgili yapılan araştırma sayısı çok az, yaptığımız çalışmalar sırasında Sayın Doç. Dr. Yusuf KÜÇÜKDAĞ’ın Söylemez Türbesi hakkında geniş bir araştırmasına rastladık. Doç. Dr. Yusuf KÜÇÜKDAĞ hocama çalışmalarından dolayı buradan teşekkürlerimi sunuyorum.
ŞEYH FAZIL HÜSEYİN EFENDİ KİMDİR?
Zahidane bir hayat sürdüğü,dünya ile ilgisinin olmadığı, insanlardan ve yoğun şehir hayatından uzak kaldığı biliniyor. Konya’da Kanlıgöl diye isimlendirilen, Muhacir pazarı hal bitişiği veya Balıkçılar bölgesi denilen yeri bugün ise aynı bölgede yol kavşak noktasında söylemez taksi durağı karşısında kalan yerdeki türbe, şeyh Efendi tarafından öldükten sonra, defnedilmek üzere bina ettirilmiştir. Bu türbenin içine kazdırdığı 35 zira ,( Zira , Metrik sisteme geçilmeden önce kullanılan uzunluk ölçülerinden biridir. Dirsekten orta parmak ucuna kadar olan uzunluk ölçüsüdür,) genişliğindeki mekanda hayatını geçirmiştir. Türbe’nin yakınında bizzat şeyhin kendisinin zaviye olarak yaptırdığı iki bina vardır. Ayrıca Abdulhamit devrinde Sadrazamlık da yapan Adliye Nazırı es-seyyit el- Hac Abdurrahman Nurettin paşa tarafından yaptırılan iki evi de zaviye ye vakfetmiştir. Bu evler Söylemez Konağı olarak biliniyor. Şeyh Efendi bu konağı hiç kullanmayıp zaviye olarak yaptırdığı yerdeki adeta kabir çukuru olan mahalde yaşamıştır.
eş-Şeyh Fazıl Hüseyin Efendinin tercih ettiği hayat tarzından dolayı konuşmadığı söylendiği gibi, Hindistan’dan Konya’ya gelen biri olarak konuşma dili farklılığından dolayı sıkıntı olduğu da zikredilir. Başka bir rivayet ise , Şeyh Efendi Hz. peygamber’in (s.a.v)“Allah’u Teala’ya ve Ahiret gününe iman eden kimse “ya hayır söylesin yada sussun “ hadisini kendisine düstur edip devamlı sustuğu ve hiç dünya kelamı konuşmadığı için halk ona “Söylemez “ lakabını vermiş ve asıl ismi unutulmuştur denilir.
Şeyh Fazıl Hüseyin Efendi, 1887’ den önce Konya’ya geldiği vakfiyelerden anlaşılmaktadır. Farklı rivayetlerde geçtiğine göre 63,83 veya 90 yıl kadar yaşadığı söylenir. Kayıtlardan genç yaşlarda Konya’ya geldiği anlaşılıyor. 4 Eylül 1910’da Şehit edilerek öldürüldüğü bazı vakfiyelerde ise öldüğü belirtilir.
Şeyh Efendi; Hindistan’ın Allahabad şehrine bağlı Ahmet-pur serame köyünde doğmuş, baba adı Cevher Ali’dir. Arap ırkından olduğu ve soyunun “ Hz. Osman Zinnureyn” ile “İmamı Hazret Zeynelabidin” sülalesinden geldiği vakfiye I.1-5;11.,10-15;111.,15-20’de kayıtlıdır. Hindistan’daki Müslümanlardan bir çoğu gibi , Şeyh Efendinin atalarının da irşat çalışmaları düşüncesiyle Hindistan’a geldikleri anlaşılıyor.
Hindistan’da iyi bir medrese tahsilinden sonra, tasavvuf alanında kendini yetiştirmiştir. Hindistan’da çiştiye tarikatına mensuptur.Anadoluya geliş sebebi bu tarikatı Anadolu’da yaymaktır. Konya’da bu tarikata intisap eden insan sayısı çok az olmuştur. Bunun sebepleri arasında; çiştiye tarikatının yaşanması zor olan kuralları olduğudur. Çünkü bu tarikata intisaplı olan dünya ile ilgisini nerdeyse tamamen kesmelidir. Kılık kıyafet başta olmak üzere dünyalık hiçbir şeye önem vermezler.Şeyh Efendinin bugün mevcut kabir taşında geçen çişti-kalender-i ifadesindeki kalender-i kelimesi dünyaya ve dünyalığa önem vermeyen kalender kelimesiyle eş değer anlam ifade ediyor.
Şeyh Efendinin Mezhebi Hanefi, tarikatı ise Konya’ya ilk geldiğinde çiştiye iken (Vakfiye I.,1-5)daha sonra Şeyhliğini yaptığı çiştiye’ye en yakın kabul edilebilecek olan Nakşibendi’ye ile kadiriye ‘ye intisap ettiği ve bu tarikatın Şeyhliğini yürüttüğü vakıf kayıtlarından anlaşılmaktadır. Bir vakfiyede geçtiğine göre vasiyet eder ki; zaviye ve müştemilatından faydalanacak olanların Nakşi veya kadiri tarikatına intisaplı olmaları şartıyla faydalanabilirler der.
Kısaca Söylemez’in de Konya’da zaviye bina ettirip Nakşibendiye Tarikatı’nı neşirde bulunduğuna bakılırsa Nakşibendiye’nin Halidiye koluna müntesip olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü XIX. yüzyıl sonlarında XX. Yüzyıl başlarında Konya’da birçok Nakşibendiye-i Halidiye Tekkesi’nin varlığı bir gerçekti. Osmanlı devletinde; XIX. yüzyılda hızla yayılan Nakşibendiye-i Halidiye’nin kurucusu Mevlana Halid-i Bağdadiye’de tasavvuf terbiyesi Hindistan’da verilmiştir. Bu bilgiler Söylemez’in Nakşibendiye’nin Halidiye koluna müntesip olup şeyhliğini yaptığını güçlendirir.
Şeyf Fazıl Hüseyin Efendi, güzel sanatlara olan ilgisiylede tanınır. Özellikle hat sanatında usta idi. V. Sabri Uyar, onu bu yönünden dolayı hattatlar arasında gösterip hayatına dair bilgiler vermişti. Şeyh Efendi, gayet güzel sülüs, nesih, ve ta’lik yazı yazardı. 28 Sayfalık bir Tarikatnâme ile 11 sayfalık bir Farsça silsilenâme’yi Uyar, 1940 larda Pirebi Mahallesi’nde oturan Hasan dede adlı bir ihtiyarın elinde gördüğünü söyler. Söylemez’in şairliği de vardır. V. Sabri Uyar, üç sayfalık bir kasidesini gördüğünü yazmaktadır.
Söylemez Zaviyesi, Şeyh Fazıl Hüseyin Efendi tarafından XIX. yüzyılın sonlarında yaptırılmıştır. Kurulduğu mevkii ve manzumede yer alan yapılara bakılırsa burası tipik bir Osmanlı devri zaviyesidir. Bununla birlikte 1926 yılında yapılan kadastral çalışmalar sırasında “Söylemez Tekkesi”, tapuya da “Şeyh Fazıl Efendi Tekkesi” olarak kaydedilmiştir. (Konya tapu ve kadastro bölge müdürlüğü, 23 mahalle, 29 pafta,133 Ada; Meram Tapu Sicil Müdürlüğü, Pafta 29, Ada 133, Parsel 2.) Oysa vakfiyesi ve diğer vakıf kayıtlarında zaviye olarak geçmektedir. Halk arasında Tekke ile Zaviye aynı anlamda kullanıldığı için kadastro ölçümlerinde Tekke olarak yazılmıştır. Halbuki Tekke ve Zaviye, işlevleri yönünden nüansları olan iki ayrı tarikat yapısıdır.
TEKKE; Bir Tarikat merkezine bağlı olarak kurulur, burada o tarikata mensup dervişler topluca yaşar, gelenek ve ibadetlerini icra ederler. Tekke’nin zaviyeden farklı yönü, herhangi bir tarikatın geleneklerinin sürdürülüp öğretisinin aktarıldığı yer olmasıdır. Bu tür tarikat yapıları şehir merkezlerinde bulunur ihtiyaçları, vakıf gelirleriyle karşılanırdı. Buranın dervişleri tarımla uğraşmazlar.
ZAVİYE; sözlük anlamı köşe, bucak’tır. Tasavvuf dilinde ise “ Bir zahidin ibadetle meşgul olmak üzere çekildiği tenhahâne veya kulübe” zaviye idi.
Zaviyelerde tekkeler gibi, dervişlerin şeyhleri ile birlikte bağlı oldukları tarikatın zikir ve ayinlerini icra ettikleri yerdir. Tekkenin yerleşim birimlerinin içinde bulunmasına karşılık zaviye, kent merkezlerinin dışında, boş bir arazide kurulur.
Burada kalanların ihtiyaçları, zaviyeye ait arazi ekilip dikilerek karşılanırdı. Zaviyede “ ayende ve revendeye” yani gelip geçen yolculara hizmet verilir, elde edilen tarım ürünleri bunlara da ikram edilirdi. Zaviyeyi tekkeden ayıran en önemli özelliklerden bir diğeri de burada tarikat merkezine bağlanmaksızın sorumluluğun tamamı ile zaviye şeyhinin üzerinde olmasıdır.
Söylemez Türbesinin mimarı belli değildir. Konyalı bir mimar tarafından yapılmış olmalıdır. Çünkü XIX. yüzyılın sonlarında inşa edilmiş olmasına rağmen özellikle tabutluk bölümü, Osmanlı dönemi türbe mimarisine hiç benzememektedir. Burada Konya’da çok sayıda örneğine rastlanan Selçuklu ve Karamanoğulları devri ehrami türbe geleneği taklit edilmiş görünmektedir. Nitekim önündeki türbedar odası dışında, Söylemez Türbesi; Karamanoğulları döneminde yapıldığı bilinen Ulaş Baba kümbeti’nin küçük bir kopyası gibidir.
Söylemez Türbesi’nin Konya’mızdaki Osmanlı devri türbe mimarisi arasında özel bir yeri vardır. Bununla birlikte korunması gerekli eski eser listesine alınması 1982’de, 2. grup anıtsal yapı olarak tescilli 09.06.1989 dadır. Buna rağmen bugünkü haliyle Restore edilmeye ihtiyaç olduğu özellikle kümbet kısmında erimeye yüz tutmuş tuğlalardan anlaşılmaktadır. Yetkililerin dikkatini çekmesi ümidiyle.. Tarihi eserlerimiz toplum olarak bizim kimliğimizdir, özümüzdür diyerek; bütün Konyalılar ve Konya’da yaşayanlar olarak hem bir mânevi sultanımız hatırlatmak, halkımızın dikkatini buraya çekmek hem de bu tarih miraslarımızı korumamız gerektiğini hatırlatmak istedim.


nuran42
9 yıl önce - Cmt 15 Hzr 2013, 14:04

Geçenlerde bir arkadaşımla bu türbeyi ziyarete gittik, restoratör kendisi. Yapıyı görüp inceleyince restorasyonunun özenli şekilde yapılmadığını söyledi.

Misafir c02

4 yıl önce - Sal 04 Eyl 2018, 16:23

Her gün sabah dua ederek geçerdim kim olduğunu bilmeden, çok güzel bir çalışma olmuş emeğe sonsuz saygı.



ANA SAYFA -> KONYA