1 milyon Türkiye fotoğrafı
sayfa 1  |
 |
Akın Kurtoğlu
|
 |
burakbecan
16 yıl önce - Pts 03 Tem 2006, 19:59
(+)
(+)
|
 |
Başdoğan
16 yıl önce - Pts 03 Tem 2006, 20:21
Resimlerini koyacağımız faytonların nerede çalıştığını da yazarsak dört dörtlük olur.
|
 |
Uğur Taşkın
16 yıl önce - Pts 03 Tem 2006, 21:18
Buyukada ' da Fayton fiyatlari..
Merkez - Ayayorgi 17,5 ytl
|
 |
Akın Kurtoğlu
16 yıl önce - Pts 03 Tem 2006, 21:28
FAYTON (PAYTON):
Abdülmecid döneminde, ilk defa İstanbul'da hizmet vermeye başlayan, atla çekilen, 2 veya 4 tekerlekli taşıma vasıtalarına verilen addır. Önlerine genellikle tek ya da iki at koşulurdu. İlk önceleri Saray ve Konak arabaları olarak kullanılmaya başlayan faytonlar, zaman içinde artıp çoğalarak, halkın da kullandığı, vazgeçilmez bir kara taşıtı haline gelmiştir.
Açık olanlarına; "Lando", kapalı olanlarına; "Kupa" adı verilirdi. İsmi, bir Yunan mitoloji kahramanı olan; "Phaeton"dan türemiştir.
Günümüzde çoğunlukla turistik amaçlı olarak kullanılan faytonlar; Adalar'da yoğun olarak, Yeşilköy, Sarıyer ve Erenköy'de ise nadiren kullanılmaktadırlar.
Akın KURTOĞLU
|
 |
yalper
16 yıl önce - Pts 03 Tem 2006, 21:58
Payton Geldi Meyhaneye Dayandı
Payton Geldi Meyhaneye Dayandı
Siyah Gömlek Al Kanlara Boyandı
Garib Annem Oy Buna Nasıl Dayandı
Ağlama Çakırım Alır Alır Giderim Seni
Arar İsen Yar Gönlünde Bul Beni
Gide Gide Gitmez Oldu Dizlerim
Ağlamaktan Görmez Oldu Gözlerim
Nazlı Yare Geçmez Oldu Sözlerim
Ağlama Çakırım Alır Alır Giderim Seni
Arar İsen Yar Gönlünde Bul Beni
Yore - Bilecik - Golpazarı
http://tr.wikisource.org/wiki/Payton_Geldi_Meyhan ...yand%C4%B1
Cok guzel bir baslik olmuş, payton deyince animsadigim bir turkunun sozlerini eklemek istedim bende..
|
 |
Murat Erol 4
16 yıl önce - Pts 03 Tem 2006, 22:49
Akın kardeşim, bende fayton (payton) resmi vardır diye üsteledi ama bende bu var...

|
 |
Akın Kurtoğlu
16 yıl önce - Sal 04 Tem 2006, 01:26
ÇOCUKLUĞUMDA YEŞİLKÖY'DE FAYTONLA YAPILAN KISA BİR YOLCULUĞUN UNUTULMAZ HAZZI...
Çocukluğumun vazgeçilmezlerinden birisi de, belli zamanlarda Yeşilköy'deki dayımların evine yapılan ziyaretlerdi. Oraya gitmek, birtakım ritüellerin yaşanması açısından da çok eğlenceliydi. Önce Sirkeci'ye troleybüsle inmek, ardından Banliyö Treni'ne binerek Yeşilköy'e gitmek.. Veee, en önemli an: İstasyonda inince yolun kenarından sırayla kalkan Fayton'lardan birine binmek... Evet, o yıllarda Yeşilköy tren istasyonunun yanında sıra sıra faytonlar beklerdi. Trenden inenlerin bir kısmı, son derece makul bir fiyata Yeşilköy içinde diledikleri yere giderlerdi.
Dayımların, bahçe içindeki etrafı ağaçlarla çevrili, bembeyaz boyalı, köşk eskisi iki katlı evleri, Andelip veya Akamber sokaklarından birindeydi yanılmıyorsam. Derhal seyahate âmâde bir halde sırayla bekleyen faytonlardan biri tutulur, Yeşilköy'ün akasya ve çam kokulu çıt çıkmayan sokaklarında, ruha harikulâde bir dinginlik veren, insanı karşı konulamaz ölçüde bir rehavete sevkeden kulak okşayıcı o tekdüze nal şıkırtıları eşliğinde 5-10 dakikalık pek keyifli bir yolculuk başlardı.
Kahverengi, siyah, mavi veya kırmızı rahat mı rahat muşamba şiltelerin üzerine kurulunur, hafiften arkaya kaykılınır ve faytoncunun arabayı harekete geçirmesi dikkatle takip edilirdi. Mutlaka gidiş istikametinde oturmak isterdim. Çünkü, böylece karşıdan gelmesi muhtemel diğer faytonları da görme şansım olurdu. Arada bir sokak aralarından fırlayan kedileri kaçırmak için faytoncu sertçe çanını çalardı. Bu ses, civar evlerin duvarlarında inceden yankılanırdı.
Devâsâ ağaçların üzerini şemsiye gibi örterek gölgelediği, paket taşlarla kaplı, Yeşilköy'ün o daracık sokakaralarında devam eden, tadına doyum olmayan bu yolculuk, o yıllarda benim için ne kadar da değişilmez özellikte ve de güzellikteydi ya Rabb'im!...
İstanbul'un sıcak ve nemli yaz öğlenlerinde, faytonun üzerine gerilen muşamba veya kumaş tenteler yakıcı ve bunaltıcı güneş ışınlarının üzerimize gelmesini engeller, arabanın hızıyla orantılı tarzda hafiften bir rüzgâr da yolboyunca yüzümüzü yalardı.
Tenteyi tutan metal/ahşap karışımı üst iskeletin etrafına da boydan boya evlerdeki perdelerin yanlarına iliştirilen püsküllerden takılmış olurdu. Fayton gittikçe, tenteyle aynı renkteki bu püsküller usulca sağa-sola salınırlardı. Faytoncu, müşteri koltuklarından biraz daha yüksekte otururdu. Arkadan bakılınca sadece poposu görülürdü.
Sürücü mahallinin her iki yanına küçük birer de süslü fener monte edilmiş olurdu. Herhalde gece yolculuklarında far niyetine yakılan ışıklandırma tertibatıydı bunlar. Akşamları dönerken faytonlarda bu ışıkların yandığını hiç hatırlamıyorum. Çünkü dönüş yolculuklarında, annemin ya da rahmetli babamın kucaklarına kaykılarak, mutlaka uyuyakalmış olurdum.
Yeşilköy sokaklarının her iki cephesi boyunca sıralanan çamlardan yerlere dökülen kozalaklar, arada bir faytonun tahta tekerlekleri arasına sıkışır ve belli belirsiz çıtırtılar eşliğinde ezilerek ufacık parçalara bölünürlerdi.
Atların tamamı tımarlanmış, tüyleri parlatılmış, başlarının her iki yanına siyah deri sabitleyiciler takılmış olurdu. Bir de arkalarına gübre torbaları bağlanırdı. Bu torbalardan yayılan kokular, nedense faytondakileri rahatsız etmezdi. Zaten faytona binmenin en eğlenceli taraflarından birisi de, gübre kokusunun, ağaçlardan ve etraftaki evlerin bahçelerinden yayılan türlü çeşit çiçek kokularıyla harmanlanmasını ciğerlere çekmekten geçer. O belli belirsiz kokuyu duymazsanız, asla faytona binmiş sayılmazsınız.
Hiç bitmesini istemediğim o mükemmel yolculuk, her güzel şey gibi maalesef kısa bir süre sonra sona erer ve faytoncu at arabasını dayımların her iki yanında küçük saksılar asılı, bembeyaz boyalı demirden bahçe kapısının önüne çekerdi.
İnmek de binmek kadar biraz akrobasi isterdi. Arabanın yaylı aksamından ötürü hafifçe sağa-sola yalpalamasından dolayı istenmeyen bir kazanın önüne geçebilmek için, ailenin yaşlılarının elleri, daha önce arabadan inenler tarafından tutulur, yavaş ve dikkatli hareketlerle fayton terkedilirdi.
Ücret ödenip faytoncuya hayırlı işler temennisinden sonra, o da müşterilerini kısa bir çan sesiyle nazikçe selâmlayarak hoş fayton tıkırtılarıyla İstasyon'a doğru geri dönüş yoluna girer, evin solundaki daracık sokaktan saparak gözden kaybolurdu. O yıllarda, büyüyünce mutlaka itfaiyeci olma hayalim, Yeşilköy misafirliklerimizde nedense faytonculuktan yana çevirirdi bu ibreyi...
Aynı törensel yolculuk gece eve avdet ederken de tekrarlanır, lâkin yukarıda da zikrettiğim gibi bu yolculuk gündüzki kadar zevkli olmaz, ya hava alacakaranlığa bürünmüş olur, ya da günboyu süren hareketliliğin vermiş olduğu yorgunluğun gözkapaklarıma yaptığı baskı, uykunun maalesef bir adım daha öne geçmesine sebep olur, mayışır, etrafa bakarken dalıp giderdim. Gözlerimi açtığımda ise, ya eski bir E8000 serisi Banliyö treninde, ya da Sirkeci Garı'nda bulurdum kendimi...
O günlerin manevî lezzeti ruhûma öylesine işlemiş ki, kimi zaman duyduğum eski bir müzik veya bir nal tıkırtısı, beni alıp otuzbeş-otuzaltı sene evveline götürüyor, o ânları yeniden yaşamama sebep oluyor...
Artık Dayı'm da yok, Yeşilköy'deki o ev de... Belki, günümüzde Yeşilköy'de fayton da yoktur?!...
İbrahim Akın KURTOĞLU
|
 |
Patron
16 yıl önce - Sal 04 Tem 2006, 08:15
Istanbul'da faytona binebileceğiniz sadece 2 yer biliyorum : Adalar ve Kumburgaz.
(diğer semtlerde bazen market açılışlarında da kullanılıyor)
Adalarda zaten araba olmadığı için yaşlı insanların başka bir seçim şansı da yok.
|
 |
sabahattin kayış
16 yıl önce - Sal 04 Tem 2006, 09:42
Faytonları seviyorum, Büyükada'da bir kaç kez binme şansım da oldu, geçen sene ki Büyükada'da büyük tur sırasında araba sürücüsünün elindeki kamçıyı yokuşu tırmanan hayvan üzerindeki eylemi benim hayvanlara zulmediyorlar fikrimi kuvvetlendirdi.. Bu hayvanlara belirlenecek bir istihap hatti ve de güzergahın düz olması şartı konmalı.. Muhakkka ki böyle bir uygulama vardır ki, o zaman denetim ve yaptırımlar artırılmalı..
ATLARI DAHA ÇOK SEVİYORUM..
|
 |
sayfa 1  |
ANA SAYFA -> ULAŞIM
|